"Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde"
İnsan, kendini ve niteliklerini bir aynada görmek dileseydi onu kemaliyle gösterecek ayna efal (işler) aynası olurdu. Eskilerin deyimi ile belki; ‘kainat söz ile döner’ diyerek itirazda bulunabilirsiniz. Lakin söz aynasında görünecek olan şahsın fikri ve nazari dünyasıdır. İnsanın vefat anına kadar yanından hiç ayrılmayan en kadim dostu efâlidir. Bizler ölü dediğimizin aslında fiil ve hareketten yoksun kaldığını işaret kasdı için böyle bir kelime kullanırız. Öldü ile Ol’du arasında sadece bir nokta hesabının ölçüsünde arzı endam eyleyen anlam ve işaret kasdının, bir fiili işaret etmek maksadı olmasa kelimenin bir hükmünün olmadığını beyan edişi âyân sevdalılarının gözüne girsin.
Söz dilin fiilidir. Kalp ile akrabalığın kapılarını açar. Lakin söz, iki dudak arasından çıkıp kulak marifeti ile zihinde yankılanan titreşim olmaktan ziyade, kalbin efalidir diye konuşuyor bir tarafım. Bir tarafım el, ayak v.s azaların üzerinde ittifak ettiği bir eylemin doğurduğu kalp, kalp kaynaklı eylemden üstündür diyor. Kalbi doğuran eylem, söz ! Kalbe hâmile hamura üflenen ilahi nefhâ. Meryem’in ağır yükü, İsa’nın kimliği, İbrahim’de bütünlük, İsmail’de teslimiyet. Adem’den bu güne yürüyen damar. Ve nebiler nebisinde Kemal bulan, geçmişi ve geleceği bir nokta cesâmetinde icmal kılan muammâ !
‘Âteş‐i ruhsar ile yanmış kararmış çehresi,
Harf libasından soyunan nokta-i uryâna bak.’
Bir noktadan büyütmek hayatı. Bir noktaya kainat sığdırmak. Lakin o noktayı üryân kılmadan olmuyor, olmuyor. Nokta büyüyüp alem olsa,alem küçülüp Adem olsa, bu sefer Adem’de mücessemleşen söz ve anlam, eylem istiyor. Adem’de icmal,alemde tafsil olan sözdür. Yani azizim söz dediğin geldiği yere geri döner. Senden çıkan bir söz nasıl bir düşünceye ve ardından eyleme dönüşüyorsa, bu dönüşüm ve başkalaşım ile rızıklanan yaratılmışlar adedince hârelenip büyüyor, sonra tekrar geldiği sükun haline geri dönüyorsa, asli kaynağı olan Hakk’tan inzal olan söz dahi öyle belli ki. Bizler kelam-ı kadimin harelenmiş haliyiz. Lakin ahval-i perişanınmıza bakınca parelenmiş olduğumuz zannının cehennemine kayıyor aklım.
Sözü duyduktan sonra erişilen sukutta potansiyel bir eylem gizlidir. Söz ile erilliğe ulaşan bir kalbe nazar kıldın mı hiç? Onun durumu, yedi başak ve her başakta yüz tane barındıran buğday gibidir ! Muhabbetin harman olduğu gönlün ahvali; söz ile eylemin arasının açılmasından elem ve ızdırap, bir ve bütün olmasından ise zevk ve lezzet duyanların cenneti gibidir. Sözü insan kılan Murad-ı ilahinin teberrüken gayretkeşi olmanın meyvesini tattın mı hiç ? Anlaşılan cennet meyvesini tadacak kemali kendinde bulamadın ey nefsim.
Eylemin sözden efdal olacağı düşüncesi ile başladım kelama. Lakin söz dahi bir eylem olmalı ki, galibi belirsiz kaldı hengamenin. ‘Galiptir bu yolda mağlup olan’ Söz bir eylemdir aziz dostum. İsmet ÖZEL’in deyimiyle;
‘Şiir şairin neresinden çıkarsa, okuyanın orasına ulaşır’. Ben söz içinde aynı şekilde düşünüyorum. Söz, söyleyenin neresinden sudûr ederse, dinleyenin orasına ulaşır. Hırs ve tamahının esiri olmuş bir idrakten meydana gelen söz, hiç sözü alıp amel tenezzülatında kemal bulduran, söze eylem giydirip efâl-i hasene ile müzeyyen kılan ve fiiller meydanında bir dilber-i rana gibi arz-ı endâm ettiren gibi olur mu?
‘Kişi bilsin söz demini, demesin sözün kemini,
Bu cihân cehennemini sekiz cennet eder bir söz.’
Vesselam…