Nasılsın? Demenin, ehl’i hakikat nazarıyla, riya ve samimiyet beyninde bir mizan vazifesi gördüğü malumumuz. Bir kimsenin derdine derman olmaksızın Nasılsın? demek münafıklıkta bir mertebedir demişler lakin bu işin farklı bir veçhesi. Kelimeler ile insanın samimiyet hasletinin arasında bulunan kadim bağ, söylediklerimizden sorumlu oluşumuzla ilintili. ‘’Nasıl olduğum ile ilgilenmeyeceksen sana ne benim nasıllığımdan’’ diye geliverecek bir nükleer başlıklı soru füzesini henüz idrakimizi tarumar etmeden havada infilak ettirecek olan ise sükût savunma sistemi. İlgilenmeyeceksen sus yani!
Konuşmak ile başımızın belaya girdiğinin farkındaysak susarak selamete ereceğimizi düşünmek hakkımız olsa gerek. Ne gümüşü? Susmak diliyle felaket çağıranlara altın altın! lakin bir garibe yardımcı olmak zorunda kalmanın kaygısıyla Nasılsın? diyememek yavşaklığın ta kendisi. Neyse efendim, mevzumuza mecra arama saikiyle peşrev çektiğimiz kelimelerin ısıttığı anlam ikliminden hava durumları yansıtmaktan ziyade asıl mevzumuza dönelim.
Nasılsın? deyip geçtiğimiz demde dahi, muhatabımıza söylediğimiz kelimede bir gizli anlam bir derin mana gizli; Faili tekile indirdiğimiz kelimede, Nasıllığı tek bir şahısa hasretmemiz şunu gösteriyor ki; sen benim muhatabımsın bunun en ince ve en zarif örneği ise seni muhatap olarak kabul etmemdir.
Merhaba, nasılsınız efendim diye kurulan cümlede gizli olan bûy’i hâfi ise; sen görünürde bir tek şahıs olarak bilinebilirsin lakin batınında o kadar kesret barındıran bir varlıksın ki sana nasılsın? diyerek direkt muhatap olma lezzetini tattırmıyorum. Zira şahıs olarak bir iken mana ve muhteviyat açısından bir sürü hasleti kendinde barındırıyorsun. Gurur, kibir, riya, haset duygularının üzerini örten kandini bir şahs’ı vahid olarak telakki etme gayretin hakikati gölgeleyemez. Senin ile muhatap olabileceğim tavır ve mertebe, bir gül gibi kokan kelimenin vahdetinden insaniyet ve irfaniyete avdet etmek değil, kirpinin dikenlerini gördükçe irkilen, lakin sevmek için ise hamle etmek durumunda kalan yüreğin, mütereddid duygularını çoğul kelimelerde ortaya koyduğu mesafedir.
Siz çoksunuz. Nasılsınız? Nasıl kendime dost ve yar edineyim sizi? Birliğin halvetine nasıl buyur edeyim çokluğun buğzunu? Ahvalinizi sorarım. Lakin sorarken kullandığım kelime sizin ile benim aramda bulunan mesafeyi ihtiva edecekse sorarım. Nasılsınız? Biliyorum içinizde dağ dağ büyüyen çokluğu. Nasılsınız ? biliyorum sakladığınız benliğinizi ve gururunuzu…fazla nezaketin gizli bir mesafe barındırdığını bilerek nezaket göstermek avam için gaflet, kamil için ise marifettir.evet. nezaketin ziyadesi mesafedir
Nasılsın demenin yalın birliği ! nasılsın demekte saklı samimiyet, nasılsın da dürülmüş aşık ve maşuk! Nasılsın demek ile sorumluluğa mahkum ettiğin ve hissettiğin sensin. Sen mi? Öteki ben. Aynı sen yani. Nasılsın demek ile kendine sorar kişi. bir kılar muhatabını. Aynı kılar gayrısını.
Nasılsınız demek bir kesret ihtiva ettiğinden dolayı; sen ve kalabalıklığınız nasılsınız? Demek.
Nasılsın ise; ‘’Ne gördü leylanın yüzünde mecnun?
Züleyha ne gördü Yusuf yüzünde? ‘’
Diye sormanın cümleden kelimeye inmiş hali.
Nasılsın ey yar?
-Bilenin aynıyım bilmeyenin gayrıyım
Peki ayniyetin olduğu yerde soru olur mu?
Selam ve muhabbetle…