Bir kadın bir AVM’ye girdiğinde sadece alışveriş yapmaz. Kendini göstermek ve başkalarını görmek ister. Bu iki yönlü dürtü, yalnızca moda markalarının değil, mobilya markalarının da geleceğini şekillendiren görünmez bir içgörüdür. Bugünün mobilya mağazacılığı artık “ölçüler, fiyatlar ve taksitlerle” sınırlı değil. İnsanlar, yaşamak istedikleri hayatı görmek ve görünmek üzerinden seçiyor. Bir koltuk, sadece oturulan yer değil; bir kimliğin, bir duygunun, bazen de başkalarının gözünden nasıl algılanmak istendiğinin göstergesi.
Peki Mobilya Mağazacılığı Ne Yapmalı?
“To see be to see” ilkesine göre bir mağaza:
* Görme alanları sunmalı: İlham veren yaşam alanı kurguları, teatral ışıklandırmalar, dokunmaya teşvik eden doğal malzemeler, müşterinin hayal
gücünü harekete geçiren kombinasyonlar.
* Görünme alanları yaratmalı: Aynalar, sosyal medya dostu köşeler, kişisel tarzı paylaşmaya açık deneyim alanları. İnsan yalnızca almak için değil, kendini
görmek için gelir. Mobilya Sadece Evde Yaşanmaz, Mağazada Başlar Markalar artık “alışveriş noktası” değil, varoluş sahnesi tasarlamalı. Çünkü müşteri, artık
şunu soruyor:
“Bu koltuğu ben mi beğendim, yoksa biri beğensin diye mi seçiyorum?”
Ve bu soru, işte tam da markalaşmanın başladığı yerdir.
Mobilya mağazacılığı, bu yeni görünürlük oyununu okuyamayanlar için sadece bir ölçü- fiyat karşılaştırmasına dönüşür. Ama duyguyu, sahneyi ve içgörüyü yakalayanlar içinse, müşterinin hayatına dokunan bir kimlik inşasıdır.
İlham Olsun:
“To see be to see.”
Gören kazanacak. Görünen ise hafızalarda kalacak.
Mobilya artık sadece yaşanmaz; hissedilir, görülür, paylaşılır.
Fatih YILDIRIM
Dijital Düşünür / Marka İletişimi Stratejisti