Yıllardır kadın konusunda yürütülen siyasal iletişime bakıyorum… Aynı hedef kitleye iki farklı kampanya yapılıyor ve mesajlar birbirini öldürüyor.
Bir yanda: “Kadınlarımız iş hayatına katılsın, ekonomimiz güçlensin.” Diğer yanda: “Aile büyüsün, en az üç çocuk.”
Bu çelişki, iletişimde en temel hatalardan biri: Aynı kişiye hem “özgür bireysin” hem “önceliğin annelik” deniliyor. Bu kadar sert karşıt mesajların tek adreste buluştuğu yerde, güven diye bir şey kalmaz.
Bugün kadın, hükümetin hedefleri arasında bölünen bir role itiliyor. Kimi zaman iş gücü, kimi zaman demografik kaynak. “Vatandaş” olmaktan çıkıp, “politikanın aracı” haline geliyor.
Mesaj segmenti belli: Muhafazakar seçmene “aile değerleri güçlü” deniyor. Kentsel ve eğitimli seçmene “kadın haklarını sahipleniyoruz” deniyor.
Ama aynı kadın, hayatının ortasında bu iki mesajın altında aynı anda sıkışıyor. Bakım yükü hâlâ kadının omzunda. Kreş pahalı ya da yok. Babalık izni kâğıt üstünde. Esnek çalışma “sunumlarda” var, gerçek hayatta yok. Bu durumda “kadın istihdamı”, yalnızca bir istatistik oyunu. Kadın ya kariyerinden
vazgeçip “örnek anne” oluyor… ya da çocuk hayalini erteleyip “ideal çalışan”. Üçüncü yol, sistem tarafından açılmıyor.
Burada sormamız gereken soru aslında çok insani: Hükümet, kadına gerçekten inanıyor mu? Onu potansiyeli olan bir birey olarak mı görüyor?
Yoksa sadece büyüme hedeflerinin ve nüfus kaygısının malzemesi olarak mı?
Eğer amaç istihdamı artırmaksa, bunun altyapısı belli: Ücretsiz ve yaygın kreşler, zorunlu babalık izni, esnek çalışma ve tam güvence.
Eğer amaç nüfusu artırmaksa, bunun yolu kadını eve kapatmak değil: Ekonomik güvenlik, eşit ebeveynlik ve yaşam kalitesi. İkisini aynı anda istiyorsanız, bunun maliyetini devlet üstlenir; kadın değil.
Bu iletişim karmaşası devam ederse… Bir kitle sandıkta sessizleşir. Diğer kitle doğurganlıkta yok olur.
Sonunda sistem, kendi çelişkisine yenilir. Kadın, politikaların deneme tahtası değil. Bu ülkenin öznesi.İletişim, bunu iliklerine kadar hissettirmediği sürece ne doğurganlık artar, ne istihdam güçlenir, ne de toplum.
Fatih Yıldırım
Dijital Düşünür / Marka İletişimi Stratejisti
